(sırasıyla) Christian Dior - Yves Saint Laurent - Marc Bohan - Gianfranco Ferre - John Galliano - Raf Simons |
Christian Dior 1946 yılında açtığı Dior moda evi ile zarif, şık ve feminen kadının ilk temellerini atmıştı. Bir kadının nasıl olması gerektiği onun çizgisinde şekilleniyordu. İnce beller ve kabarık eteklerle kadın zarafetinin ne demek olduğunu o belirliyordu. 1957'de Christian Dior'un ölümü ile markanın başına geçen Yves Saint Laurent moda evinde bu zarafeti 2 yıl boyunca sürdürdü. Ondan sonra başa geçen Marc Bohan ise bu zorlu görevde tam 28 yıl başarıyla çalıştı. Ardından 1989'da moda evini İtalyan tasarımcı Gianfranco Ferre'nin ellerine teslim etti. Ve en sonunda 1996'da John Galliano Dior'u devraldı. Onunla Dior yeni bir kimliğe büründü. Daha cesur bir kadın oldu.
Christian Dior'un temelini attığı imparatorluk John Galliano sayesinde zirveden indirilemeyecek bir yerde taht kurdu. Sanat eserleriyle moda dünyasının içinden ve dışından herkesi büyülemeyi başardı. Ancak karıştığı bir kavga sırasında Yahudi karşıtı, ırkçı bir söylemde bulunduğunda moda evi kendi imajını bozmaması için hemen Galliano'yu görevinden aldı ve onun yerine John Galliano'nun yardımcısı Bill Gaytten getirildi. Fakat John Galliano'nun sağlamlaştırdığı taht, Bill Gaytten tarafından büyük bir sarsıntı yaşadı. Çıkardığı son üç koleksiyonda da ne yazık ki beklentileri karşılamadı. Zaten nasıl karşılayabilirdi ki? John Galliano onu ulaşılamaz bir seviyeye çıkardıktan sonra kim Dior'u ondan daha iyi yerlere taşıyabilirdi?
Onun o dramatik havası, ayrı ayrı bakıldığında mükemmel ve birlikte bir hikaye anlatan muhteşem eserlerinden sonra ne gelirse gelsin zaten beklentileri aşamazdı ama Bill Gaytten'in bu kadar kötü olacağını da kimse beklemiyordu. Yani en azından benim düşüncem bu. Sergilenen üç koleksiyondan sonra moda evi yeni bir baş tasarımcı aramaya başladı ve en sonunda arayışlar Jil Sander'ın kendi markasının tekrar başına geçmesiyle boşa çıkan Raf Simons'ta son buldu.
Ve şimdi hasar almış ama yine de muhteşemliğini koruyan Dior markası bambaşka bir kimliğe bürünecek. Christian Dior ile başlayan zarafet akımı, Galliano'nun şekil verdiği muhteşem sanat eserleri ve Simons'un yenilikçi bakış açısı ile nasıl bir şekil alacağını herkes nefeslerini tutmuş bekliyordu. Ta ki yaklaşık bir hafta önce Raf Simons'un Dior'daki ilk couture koleksiyonunu sergilemesiyle bu bekleyiş sonunda bir netliğe kavuştu.
Raf Simons, Bill Gaytten'den dersini almış, Dior'un arşivlerinden araştırmasını yapıp dersine iyi hazırlanmış. Galliano'nun cesurlaştırdığı eski zarif kadını geri getirmek için kolları sıvamış. Ama yine de olmamıştı bence, sanırım ben Galliano'nun hala etkisindeyim. Couture ve Dior kelimeleri birlikte anılınca daha farklı bir şey bekliyorum doğrusu. Raf Simons'un couture anlayışı, Galliano'nun ancak hazır giyim anlayışı olabilir bence.
Ona birkaç şans daha verip sonunda Simons'un yorumuyla ortaya çıkacak Dior kadınını çok merak ediyorum. Ama kalbim hala Galliano diye atıyor, bunu da engelleyemiyorum.
Ne yapılırsa yapılsın yeri doldurulamayacak kadar büyük John Galliano'nun. İlk yıllarından sonra en güzel zamanını onunla yaşayan Dior için ben ondan daha iyi birinin bulunacağından oldukça şüpheliyim.
Dior bir kadın gibi. Bir sürü sevgilisi olmuş ama hala yalnız. Ve yalnız olmaya da devam edecek...
http://feledene.blogspot.com/
0 Yorumlar
Lütfen Sadece Konu ile ilgili yorumlar yapınız.
Yazdığınız yoruma gelen cevaplardan haberdar olmak için yorum kutusunun altındaki E-Posta yolu ile abone ol; yazısına tıklayınız.